1970'lerde futbolcu olarak kapısından
girdiği Barcelona'ya daha sonra teknik direktör olarak da damgasını vuran
adam Johan Cruyff. Bugün bir "La Masia" efsanesinden
bahsediliyorsa, Barcelona bu altyapı sistemini de Hollandalıya borçlu.
Katalan takımıyla büyük zaferler kazanan usta futbol adamı, oyun felsefesini
anlatırken, Barcelona'nın sırlarını da ortaya koyuyor.
Dr. Cem Çetin
Hiç kuşku yok ki, son yılların en iyi
futbolu oynayan kulüp takımı Barcelona. Bunun karşılığı olarak da
İspanyollar, hem Şampiyonlar Ligi'nde hem de İspanya Ligi'nde oldukça
başarılı sonuçlara imza atıyor. Bordo-mavililerin dikkat çekici kolektif
performansı, doğal olarak bireysel ödülleri de beraberinde getiriyor. Takımın
yıldızı Arjantinli Messi, üst üste 2 yıldır Altın Top ödülünü kazanırken, bu
kategoride 2010'un üç adayı da Barcelona patentliydi. Messi ve arkadaşlarının
göz kamaştıran bu performansını hayranlıkla takip edenler, mutlak surette,
"Bu değer nasıl yaratıldı" diye soruyorlardır. Başarının temeli
olarak, herkesin telaffuz ettiği Barça'nın futbol okulu "La Masia"
gösteriliyor. Peki, "La Masia nasıl doğdu, nasıl işliyor?" Bugünkü
Barcelona'nın başarısının sırrı, bu soruların cevaplarında yatıyor. Sadece 32
yıllık bir geçmişi olan La Masia'nın ortaya çıkmasında en büyük pay Johann
Cruyff'a ait. Hollanda futbolunun yıldız ismi ve asi çocuğu, 70'li yılların
sonunda "futbolcu" sıfatıyla Barcelona'ya veda ederken, o zamanki
kulüp başkanı Josep Luis Nunez'den genç yetenekler için bir futbol okulu
açılmasını talep etmişti. Hollandalının bu isteğini dikkate alan Nunez, bir
bakıma bugünkü Barcelona'nın da temelini atmış oluyordu…
Barça'nın Hollandalıları
Cruyff, Barcelona'ya gelmeden önce,
bordo-mavililer İspanya Ligi'nde oldukça sıkıntılı günler geçiriyordu.
Hollandalı yıldız Katalan topraklarına ayak bastığında 1973'ün Ekim'iydi.
Takımın başında, Hollanda futbolunun en değerli (belki de en değerlisi)
teknik direktörlerinden biri olan Rinus Michels vardı. Total futbol
teorisiyle 60'lı yılların ikinci yarısında (1965-1971) Ajax'a büyük başarılar
yaşatan Michels, aynı tabloyu Barcelona ile de yaşamanın hayallerini
kuruyordu. Ancak ilk iki yılında Michels, kıl payı farklarla Katalanları
mutlu sona taşıyamadı. Çünkü Hollandalının elinde Cruyff ayarında bir
futbolcu yoktu. Sarı Fare'nin gelmesiyle birlikte Michels'in "Total
Futbol"u Barça'da da sonuç verdi. 1973-74 sezonuna çok kötü başlayan
Barça, 8 maçta sadece 2 galibiyet almıştı. Cruyff'un takıma katılmasıyla
müthiş bir çıkış yakalayan bordo-mavililer, 26 maçta mağlubiyet yüzü görmeden
çok özledikleri şampiyonluğa ulaşıyordu. Bu, Katalanların 14 yıl bekledikten
sonra yaşadıkları bir mutluluktu. O sezon hatıralardan silinmeyen 90 dakika,
1974'in Şubat'ında Madrid'de oynanmıştı. O gün muhteşem performansını Cruyff
1 gol ve 3 asistle süslerken, Barça da ezeli rakibini 5-0 gibi son derece
farklı bir skorla mağlup ediyordu. Barça'da 5 sezon oynayıp, 2 defa Altın
Top'a ulaşan Sarı Fare, bordo-mavililerle sadece bir lig şampiyonluğunu
kazanmasına rağmen Katalanların gönlünde taht kurmasını bildi.
Rüya Takım
9 yıllık bir aradan sonra ikinci defa
Barça'ya gelen Cruyff, bu defa teknik direktör sıfatını taşıyordu. Yaşı
sadece 41'di. 1988 ile 1996 yılları arasında Katalan takımını çalıştıran
Hollandalı, 1991-1994 döneminde takımını tam üst üste 4 defa İspanya Lig
şampiyonu yaptı. Bu 8 yıllık süreçte kazanılan Avrupa ve İspanya Kupalarıyla
Barça, Cruyff döneminde müzesine tam 11 kupa götürdü. Bu performansıyla
Cruyff, bordo-mavililerin tarihinde en başarılı teknik direktör olarak yerini
alıyordu. Hollandalının bu göz kamaştıran başarısında en önemli etken, onun
oyun felsefesine ayak uyduracak transferlerdi. Göreve başladıktan sonra
Romario, Koeman, Michael Laudrup ve Stoichkov'u yurtdışından Barça'ya getiren
Sarı Fare, ülke sınırları içinden de Zubizarreta, Goicoechea, Beguiristain ve
Bakero'yu seçti. Cruyff'un altyapıdan A takıma taşıdığı isimler ise
Guardiola, Ferrer ve Amor'du. Bu futbolcularla müthiş başarıyı yakalayan
Hollandalının Barça'sı "Rüya Takım" olarak adlandırılmaya başlandı.
Bir benzetme yapmak gerekirse, şimdiki Messi'li, Iniesta'lı, Xavi'li
Barcelona nasıl ortalığı kasıp kavuruyorsa, 90'lı yılların başında da Cruyff'un
talebeleri aynı performansı sergiliyordu. Kazanılan 4 İspanya Lig
şampiyonluğunun yanı sıra Cruyff'un Barça'sı, şimdiki adı Şampiyonlar Ligi
olan o dönemin Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası'nda iki defa final oynayıp,
1992'de mutlu sonu yakalıyordu. Bu Barçalıların Kupa 1'deki ilk
şampiyonluğuydu. 1994'te adını bir kere daha finale yazdıran Katalanlar, bu
defa o dönemin müthiş Milan'ına 4-0'lık skorla boyun eğiyordu.
Michels'ten Cruyff'a
O yıllarda Sarı Fare sadece Barça'nın A
takımını çalıştırmakla kalmayıp, altyapıyla da yakından ilgileniyordu. En
büyük arzusu, "Total Futbol" felsefesini genç yaşta futbolculara
kazandırıp, A takıma geldiklerinde sistemi mükemmel bir şekilde uygulamasını
sağlamaktı. Sarı Fare böyle bir mekanik oluşturulduğunda, bir kulübün sportif
başarıyı yakalayacağına inanıyordu. Ortaya çıkan tabloyu gördükçe, Cruyff'un
da büyüklüğü, Barça tarihi için ne denli önemli olduğu daha iyi anlaşılıyor.
Peki, bu "Total Futbol" neydi? Bu oyun felsefesinin mimarı olan
Rinus Michels, 2005 yılında hayata veda etmeden bir süre önce verdiği
röportajında "Total Futbol"un tanımını yaparken, kolektif bilincin
önemine dikkat çekiyordu: "Bu tarz futbolu takımınıza oynatmak için,
öncelikle futbolcularınıza kolektifliği aşılamanız gerekiyor. Bu bir
zorunluluk. Daha sonra kolektif bilinç üzerine oyun stratejinizi inşa etmeniz
lâzım. Bu süreçte futbolcular arasındaki koordinasyon elbette çok önemli.
Stratejinizin sonuç vermesi, bu koordinasyona bağlı."
Eski oyuncusu Cruyff'un Barça'daki
başarısı için de Hollandalı teknik adam, "Cruyff 'Total Futbol'a çok
önemli katkılarda bulundu. Çünkü bireysel yeteneklerinin dışında, taktiksel
anlamda da çok güçlüydü. Oyuncular arasındaki ilişki ve alanlarını çok iyi
bildiği gibi rakipleri de çok iyi tanıyordu. Ayrıca ilk önce çalıştığı Ajax
(1985-1988) onun için bir laboratuar oldu. Burada öğrendiklerini daha sonra
Barça'da mükemmel bir şekilde uygulama fırsatını buldu" şeklinde görüş
bildiriyordu. Aslında Cruyff'un oynattığı futbol, Michels'ın "Total
Futbol"unun yeni bir versiyonuydu denilebilir. Onun getirdiği en büyük
yenilik, savunma ile hücum hattında oynayanları birbirine yaklaştırmak oldu.
"İleri uçtakiler en fazla 15 metre koşmalı" diyordu Cruyff. Çok iyi
incelendiğinde Cruyff'un Barça'sıyla bugünkü Guardiola'nın Barça'sı arasında
oyun felsefesi açısından bir farkın olmadığı açıkça görülecektir. Zaten
birçok futbol otoritesine göre de Guardiola'nın Barça'sı, Cruyff'un
Barça'sının bir devamı…
Değişmeyen futbol çizgisi
Aradan geçen yıllara rağmen Barça'nın
değişmeyen oyun yapısını Cruyff, belli bir oyun felsefesiyle altyapıdan gelen
oyunculara bağlıyor: "Göreve başladıktan sonra, yakından ilgilendiğim
altyapıdan gelen gençlere şans verdim. Bu noktada teknik direktörün
izleyeceği politika çok belirleyici. Eğer teknik direktör kulübün futbol
okulundan (dolayısıyla oyun felsefesinden) faydalanmıyorsa ve farklı bir
yaklaşım sergiliyorsa, o zaman sistem (altyapınız ve buna bağlı oyun
felsefeniz) işlemiyor. Barça'nın şimdiki antrenörü, benim eski talebem
Guardiola, göreve başladıktan sonra benim gibi altyapıdan belli bir oyun
formasyonuyla gelen gençlere güvendi. Tıpkı kendisinden önceki örnekler Van
Gaal ve Rijkaard gibi. Dolayısıyla Barça'nın çizgisi değişmedi, aynı oyun
felsefesiyle yoluna devam ediyor".
Barça'nın oyun felsefesi hakkında Cruyff'un açıklamaları oldukça
aydınlatıcı:
"Anahtar kelime; hareket. Barça'da
top bir futbolcunun ayağındayken diğer 9 futbolcu hareket halindedir. İşte bu
hareketlilik çok önemli. Eğer kaymaları çok iyi yaparsan, boş ve müsait
olabiliyorsun, top geçişlerinin hızını artırabiliyorsun. Barça'nın oyununda
top ayağında olan oyuncu en az öneme sahip olandır. Diğerleri ise ayağında
top olana uyum gösterir, topu alacak ve verecek durumdadırlar. Pek çok antrenör top ayağında olan oyuncudan pas vermesini ve hareket
etmesini ister. Barça'da durum farklı, pası veren, yerinde kalır. Bu noktada
en önemli unsur, pasın doğru şekilde verilmesi." Bu pas alış
verişlerinde Cruyff "teknik"e dikkat çekiyor:
"Futbolda sürekli telaffuz edilen teknik,
benim için topla cambazlık yapmak değil, topu doğru ayakla, doğru hızda
vermektir. Ufak bir gecikme, her şeyi bitirebilir."
Kısa boyun avantajı
Cruyff sadece oyun felsefesiyle ilgili
ilginç açıklamalarda bulunmuyor. Futbol duayeni, oyuncuların fiziksel
özellikleriyle de ilgili dikkat çekici yorumlar yapıyor: "Futbol bir
ayak oyunu olduğu için, topun yeri terk etmemesi gerekiyor. Bunun başarmak ve
çok iyi bir futbolcu olmak için öyle iri yarı, uzun boylu olmak önemli bir
şart değil. Ben 14-15 yaşlarındayken, boyumun çok kısa olduğu ve bunun da
ciddi bir handikap oluşturduğu söyleniyordu. Aslında kısa boylular iki önemli
avantaja sahip olabiliyor. Birincisi; boyları kısa olduğundan sahayı daha iyi
görebiliyor ve yapılması gerekeni en hızlı şekilde yerine getirebiliyorlar.
Böylece oyun vizyonları ve teknikleri daha gelişiyor. İkinci avantaj ise
tekniği fiziksel özelliklerinden daha iyi olan biri, iki ayağını da
kullanabiliyor."
Futbolcuların fiziksel özellikleriyle
ilgili teorik yaklaşımından sonra Cruyff, Ronaldo ile Messi'yi karşılaştırıyor:
"Bu dönemin en iyi iki futbolcusu
Cristiano Ronaldo ile Messi'yi ele alalım. Ronaldo, Messi'ye göre daha uzun
boylu, dolayısıyla adımları daha büyük. Fiziksel güç avantajıyla Ronaldo,
Arjantinlide göremeyeceğimiz pek çok hareketi yapabiliyor. Ortaya çıkan bu
tabloya bakıp, Cristiano Ronaldo, Messi'den daha iyi diyemeyiz. Çünkü Messi
de Ronaldo'dan farklı özelliklere sahip. Örneğin kıvraklığıyla karşısındaki
oyuncunun ya da rakip savunmanın dengesini alt üst edebiliyor."
Bu arada Cruyff kısa boylu
futbolculardan kurulu bir takım için en büyük tehlikenin rakip kornerler
olduğunu altını çizip, "Bu tehlikeyi aşağıya çekmek için, daha çok topa
sahip olmanız gerekiyor" önerisinde bulunuyor.
Son olarak Cruyff, Barça'nın oynadığı
futbolun örnek alınmasını öneriyor:
"Bütün gençler Iniesta'yı,
Messi'yi, Xavi'yi taklit ediyor. Onların futbolunu gördükçe, 'Biz de
yapabiliriz' düşüncesine kapılıyor. Aslında haksız da sayılmazlar; çünkü
Barça'nın oyunu sokak aralarında oynanan futbola benziyor. Böyle bir gerçek
varken, bu gençleri çok iyi yetiştirebiliriz. İşte bu nedenden dolayı Barça
takip edilmesi gereken bir örnek diyorum." Haksız da sayılmaz Cruyff.
Acaba bizim sokak aralarında oynayan çocuklardan da Iniesta'lar, Messi'ler,
Xavi'ler çıkmaz mı? Elbette çıkar ama birilerinin bu çocukları, belli bir
oyun felsefesi ve disipliniyle yetiştirmesi gerekiyor. Tıpkı La Masia
örneğinde olduğu gibi…
Cruyff'un güncel Barça yorumları
Barça'nın bugünkü yapısında Cruyff'un en
çok beğendiği isim Xavi. Sarı Fare, Xavi hayranlığını, "O Barca
orkestrasının şefi; hem Barça'yı hem de İspanya Millî Takımı'nı oynatıyor.
Maça tempo kazandıran isim o, pas dağıtımını yapan o, oyun düzenini sağlayan
o… Oyunda ağırlığını fazlasıyla hissettiriyor. Barça'nın futbolunda Xavi'nin
etkisini görmek için, takımın maçlarına bakın. O olmayınca takım iyi
oynamıyor" cümleleriyle dillendiriyor. Ayrıca Cruyff bugünkü Barça'nın
oynadığı futbolu başka takımların da oynanabileceğini, ama şimdilik böyle bir
takımın bulunmadığını söyleyip, "Bir tek Arsenal'in
oyun felsefesi Barça'nınkine yakın. Benzer futbolu oynuyorlar. Ancak bu iki
takımın futbolunda en büyük farklılık, top rakibe geçtiğinde ortaya çıkıyor.
Arsenal geriye yaslanıp rakip oyuncuları kendi sahasında karşılarken, Barça
baskıyı rakip sahada başlatıyor" görüşünü ortaya atıyor. Bugünkü Barça'nın futbolunu daha da geliştirme şansının olduğunu iddia
eden Cruyff, bu görüşünü de, "Bu süreçte işin oyun kısmı kadar
futbolcuların mental duruşları da çok önemli. Takımın yıldız oyuncularına
baktığımda, her biri normal insan görüntüsü veriyor, aşırılığa kaçan yok.
Dikkat edilecek olursa, kazandıkları başarılara rağmen davranışlarında en
ufak bir değişiklik gözükmüyor. Her birinin ayağı yere sağlam basıyor. Bu da
çok önemli. Özellikle de takımında birçok genç futbolcuya sahip olan bir
teknik adam için. Ayrıca birlikte çalışmaktan da büyük keyif alıyorlar.
Başarıya aç bir görüntü sergileyip, mümkün olan en uzak noktaya kadar
gitmenin hayallerini kuruyorlar" cümleleriyle destekliyor. Sarı Fare'nin
tek endişesi ise Kulüp Başkanı Sandro Russel: "Doğrusunu söylemem
gerekirse, kulüple ilgili konularda onun gibi düşünmüyorum ve bakış
açılarımız farklı. Bir önceki başkan Laporta ile mahkemelik olması doğru
değildi. Süreç içinde yapacağı yanlışlar Barça'ya zarar verebilir."
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder